Otizm spektrum bozukluğu, bireylerin sosyal etkileşim, iletişim ve davranışlarını etkileyen karmaşık bir nörogelişimsel durumdur. Son yıllarda bu bozuklukla ilgili yapılan araştırmalar, genç kadınlarda otizm vakalarında belirgin bir artış olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yazıda, genç kadınlarda otizm vakalarının neden artış gösterdiğine dair bilimsel veriler ve uzman görüşlerine yer vereceğiz.
2020 yılı itibarıyla yapılan araştırmalar, otizm spektrum bozukluğu tanısı alan bireylerin sayısının giderek artmakta olduğunu göstermektedir. Türk Tabipleri Birliği’nin verilerine göre, otizm tanısı konulan bireylerin yaklaşık %20’sinin kadın olduğu bildirilmektedir. Geçmişte bu oran %10 civarındayken, günümüzde bu oranın iki katına çıkmasının birçok nedeni var. Araştırmacılar, yalnızca tanı koyma tekniklerinin gelişmesiyle değil, aynı zamanda toplumsal farkındalığın artmasıyla da ilişkili olduğuna inanıyor. Artan farkındalık, ebeveynlerin ve sağlık profesyonellerinin otizm belirtilerini daha erken fark etmesini sağlıyor. Bunun yanı sıra, genç kadınların otizm belirtilerini gizleme eğiliminde olması, geçmişte bu vakaların gözden kaçmasına yol açıyordu. Bu nedenle, otizm spektrumunda daha az görülmesi beklenen kadınların sayısının artması, onların belirtilerinin daha iyi anlaşıldığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Genç kadınlarda otizm vakasındaki artışın toplumsal ve biyolojik birçok nedeni bulunmaktadır. Öncelikle toplumsal faktörlere bakacak olursak, eğitim ve sağlık sistemlerinin gelişmesiyle birlikte daha fazla kadının kendi sağlıkları konusunda bilinçlenmesi ve otizmle ilgili bilgi edinmesi sağlanmıştır. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde otizmi anlama ve kabul etme konusunda bir kültürel değişim yaşanmakta. Bu durum, ailelerin çocuklarındaki otizm belirtilerini daha hızlı tanımlamasında etkili olmaktadır.
Biyolojik faktörlere gelince, son araştırmalar kadınların genetik yapısındaki bazı farklılıkların otizm riskini etkileyebileceğini göstermektedir. Örneğin, daha önce erkeklerde daha fazla görüldüğü belirlenen otizm, kadınların genetik yapısının bazı koruyucu mekanizmaları sayesinde geç fark edilmekteydi. Ancak bu koruyucu faktörlerin bazı gençlerde etkisini kaybetmesi, otizmin kadınları etkileme oranını artırabilir. Ayrıca, çevresel etmenlerin ve prenatal faktörlerin de otizm üzerindeki etkileri göz ardı edilmemesi gereken bir konudur.
Sonuç olarak, genç kadınlarda otizm vakalarındaki artış, hem toplumsal farkındalık artışı hem de biyolojik etmenlerin birleşimiyle açıklanabilmektedir. Gelecekte yapılacak araştırmalar, bu trendin ardındaki nedenleri daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Önemli olan, biaslardan uzak bir şekilde durumun ele alınıp, hem bireyler hem de toplum için en iyi destek ve kaynakların sağlanmasıdır. Genç kadınların otizm spektrum bozukluğu ile yaşarken karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelmesi için doğru bilgi ve destek mekanizmalarının sağlanması büyük önem taşımaktadır.
Otizm konusunda ailelerin ve sağlık profesyonellerinin bilinçlenmesi, toplumsal bir dayanışma ve destek ağı oluşturulması gerektiği ortadadır. Her bireyin özel olduğunu unutmadan, otizm spektrum bozukluğu ile ilgili daha fazla bilgi edinmek ve farkındalık yaratmak, hem bireyler hem de toplum için faydalı olacaktır.